14 Mayıs 2015 Perşembe

Edebiyatta Eski Yeni Tartışması

Edebiyatımızda ''kafiye göz için mi kulak için mi tartışması'' ,
abes () - muktebes () kelimeleri yüzünden çıkmıştır.
"abes" kelimesinin sonundaki "s" harfi Arap alfabesinde "peltek s" ile; "muktebes" kelimesinin sonundaki "s" ise "sin" ile yazılmaktadır. Bu tartışma bir anlamda bu şekilde bir kafiyelendirme yapılıp yapılamayacağı tartışmasıdır.
Recaizade Mahmut Ekrem'le (ZEMZEME), Muallim Naci (DEMDEME), tartışmanın taraflarıdır.
Demdeme ve Zemzeme adlı eserlerde cereyan etmiştir. Eski-yeni edebiyat tartışması da denir.
Zemzeme sözlük anlamı: Şırıltı; mecazî anlamda ise nağmeli ve uyumlu söz anlamına gelmektedir. 
Demdeme sözlük anlamı: Hoşa gitmeyen sözler; hiddetli gürültülü ses.
Zemzeme, Recaizade Mahmut Ekrem tarafından yazılmış 3 ciltlik şiir serisidir. Recaizade Mahmut Ekrem, Zemzeme eserini yazdıktan sonra eski-yeni çatışmasında yenilikçi tarafı seçmiştir.Zemzeme kitabının önsözü Servet-i Fünun akımının öncüsü olarak da görülür. Eski şiir anlayışının (Divan şiiri) takipçisi olarak bilinen Muallim Naci, Zemzeme'ye karşılık olarak Demdeme adlı eserini yazar. Zemzeme-Demdeme çatışması ve etrafında gelişenler edebiyat çevrelerini uzun süre meşgul etmiştir.
Eski>>> kafiye göz için: Muallim Naci
Yeni>>> kafiye kulak için: Recaizade Mahmut Ekrem
Ses ve yazım yönünden hangi sözcüklerin uyaklı sayılacağı konusunda Türk yazarları arasında çıkan ve yeni bir şiir beğenisinin yerleşmesine temel oluşturan tartışma (1895).
Divan ve tanzimat şairleri sözcüklerin uyaklı sayılabilmesi için arap abecesine göre yazımlarındaki benzerliği (son harf ve harekelerin aynı olmasını) zorunlu sayıyorlardı. Malumat dergisinde Hasan Asaf adlı gencin Burhan-ı kudret adlı şiiri yayımlanırken derginin yazarlarından Mehmet Tahir'in eklediği eleştirel not, uyakla ilgili geleneksel görüşü değiştirecek bir tartışmayı başlattı. M.Tahir sözkonusu şiirde;
"Zerre-i nurundan iken muktebes (bir yerden alınmış) 
  Mihr ü mehe etmek işaret abes (saçma)"
dizelerinin, son sözcükleri arap abecesine göre iki ayrı harfle (se ve sinle) yazıldığı için, uyaklı sayılamayacağını ileri sürdü. Yanıt veren H. Asaf kendisini savunurken Recaizade Ekrem'in "Kafiye sem (kulak içindir, basar (göz) için değildir" sözünü anarak onu tanık gösterdi. Tartışmaya R.Ekrem de katıldı; uyakta yazılış biçiminin değil ses değerinin gözetilmesi gerektiğini belirtti; Arap şiiri kurallarına göre yapılan uyakların artık bırakılması düşüncesini savundu. R.Ekrem'in görüşleri doğrultusunda ürün veren Edebiyat-ı Cedide şairleri "kulak için uyak" uygulamasını sürdürdüler. Türk abecesinin benimsenmesinden sonra "göz için uyak-kulak için uyak" ayrımı geçerliliğini bütünüyle yitirdi. Abes-muktebes tartışmasının, uyak konusu dışında Türk edebiyatına eleştiri türünün geîişmesi bakımından da katkısı oldu. Karşıtları, tartışma boyunca, kişilikleri konu edinir, yersiz sataşmalara başvururken R. Ekrem soğukkanlı, nesnel, bilimsel tutumuyla dikkati çekti.
Tanzimat'tan beri edebiyatta büyük bir değişim yaşanıyordu. Tanzimat öncesinde, islâmiyet'in etkisinde gelişen "Divan edebiyatı" egemendi. Tanzimat'tan sonra edebiyat yön değiştirmiş ve Batının etkisine girmeye başlamıştı. Bu büyük yön değişimi, sanatçılar arasında tartışmalara yol açmıştı. Divan edebiyatına "eski", Batı tarzındaki edebiyata "yeni" deniyordu. Bu iki edebiyat taraftarları arasında yapılan tartışamalar ise "eski -yeni tartışması" olarak anıldı.

Recaizâde Mahmut - Muallim Naci" Tartışması:

Serveti-i Fünûn Edebiyatının doğmasında Muallim Naci ile Recaizâde Mahmut Ekrem arasındaki "eski-yeni" tartışması çok önemli bir rol oynamıştır.
Muallim Naci, eski edebiyata karşı daha "ılımlı" duruyordu. Yeni edebiyata geçişin yavaş ve doğal bir süreçte olması gerektiğini savunuyordu. O, "eski-yeni sentezi"nin gerçekleştirilmesi amacıyla, eski edebiyatın üstün yönlerine de sadık kalınması gerektiğine inanıyordu. Yerli ve millî niteliklerle donanmış bir yeni edebiyat düşüncesini dillendiriyordu. Türk edebiyatının kökten değil, kısmî bir şekilde modernleştirilmesine taraftardı. Ortada durup, iki tarafın da güzelliklerinden yararlanılması gerektiğini düşünüyordu. Ancak "yeni"ye daha hoşgörülü davranan sanatçıları eleştirmekten de geri kalmıyordu. Recâîzâde Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hamit'in edebiyatta "biçimi" ve "sağlam üslubu" pek umursamayan yaklaşımlarını eleştiriyordu. Bu nedenle, rakipleri tarafından "eski edebiyatın temsilcisi" olarak algılandı.
Bazı genç sanatçılar da eski edebiyatın savunucusu zannettikleri Muallim Naci'ye karşı, yeni edebiyatın kesin ve sert bir savunucusu olarak görülen Recaizâde'nin tarafını tutuyordu. Bunda Recâîzâde'nin, kendisini yeni edebiyatın üstadı görmesinin de büyük etkisi vardı. Recaizâde Mahmut Ekrem, Naci'nin şiirlerini, sadece estetiği öne çıkardığı gerekçesiyle ağır şekilde eleştiriyordu.
Bu tartışmada, her ikisinin de etrafında geniş birer halka oluşmuştu. "Muallim", eski edebiyata dair köklü bilgisiyle; "üstad" olarak görülen Recaizâde ise sanatın ne olduğu konusundaki dikkate değer fikirleriyle çevrelerindekileri etkileri altında tutuyorlardı.
Bu dönemde "eski" edebiyatın kesin savunucusu ise Eihac (Hacı) İbrahim Efendi ve onun etrafındaki sanatçılardı. Şeyh Vasfî, Halil Edîp, Faik Esat (Andelîb), Müstecâbilizâde İsmet, Mehmet Celâl, Ahmet Rasim, Sâmih Rıfat gibi sanatçılar "Hazine-i Fünûn", "Resimli Gazete", "Musavver Malûmat", "Musavver Fen ve Edeb", "irtika" gibi dergi ve gazetelerde Servet-i Fünûn'a karşı sert eleştiriler yönelttiler.
Edebiyatta eskiyi savunanlarla ılımlılar, geleneksel yaşam tarzını sürdürdürmüşlerdir. Yeniyi savunanlar ise Batılı yaşam biçimine uymaya çalışmışlardır.
Yeniyi savunanlar, Recaizâde Mahmut Ekrem'in teşvikleriyle Servet-i Fünûn dergisi etrafında birleştiler. Fransızca başta olmak üzere çocukluk yıllarında Batı dillerini öğrendiler. Batı edebiyatı zevkiyie yetiştiler. İstanbul'da Batılı bir yaşam biçimi sürdürmeye eğilimli oldular. Edebî yazı ve etkinliklerini Tevfik Fikret'in başkanlığı altında gerçekleştirdiler. Böylece Recâîzâde ile Naci arasındaki çekişme, Servet-i Fünûn edebiyatının doğmasını sağladı.
---------------------------------------------

Zemzeme/ Demdeme - Tanzimat Döneminde Hararetli Bir Tartışma

İşitildi yine gülzâr-ı sühanda ma'hûd
Bülbül-i herze-edânın yeni bir zemzemesi
Lâl eder bir gün onu aksederek âfâka
Yine bir bâz-ı fezâ-yı edebin demdemesi [I]
Hiç şüphesiz 1839 senesinde ilan edilen Tanzimat Fermanı, tarihimizde çok büyük değişikliklere sebebiyet vermiştir. Daha çok kendisini sosyal ve iktisadi hayatta gösteren bu değişimler, hukuk ve edebiyat sahalarında da kuvvetli bir şekilde hissedilmiştir. O dönemin insanları edebiyat alanında, Tanzimat'tan sonra âşina olmadıkları edebî türlerle karşı karşıya kaldı.

Daha önceleri kendi iç bünyesinde belirli kaideler çerçevesinde gelişme gösteren Divan Edebiyatı, dönemin bazı aydınlarınca yetersiz görülmeye başlanmış, söz konusu münevverler, aydınlığı Batı'nın pırıl pırıl gözüken ışıkları altında aramaya başlamışlardır.
Öteden beri bu sahada şöyle bir mukayese yapıla gelmiştir: "Tanzimat devri edebiyatçılarından Recaizade Ekrem yeniyi; Muallim Naci ise eskiyi temsil eder." Hatta bununla ilgili olarak iki müeddib arasında, az sonra gazete sütunlarına aksedecek tartışmalar ön plana çıkartılır. İki zıt kutuptan yola çıkarak şöyle alelade bir mukayese yapılmaktadır: Muallim Naci benimsediği fikirler bakımından mutassıp ve gericidir. Bu sebeple tartışmaya girdiği karşı taraf (Recaizade Mahmut Ekrem) yeniliklerin en önde gelen mümessilidir. Halbuki, Ahmet Hamdi Tanpınar, Recaizade'nin kaleme aldığı bazı mukaddimeler bir yana bırakılacak olursa "Onun hiçbir zaman kendisini şiire veremediğini ve yazarı daima bir amatör olduğunu hatırlayarak okumak gerektiği" düşüncesini savunur. [II]
Muallim Naci ise yaşadığı dönem itibariyle Batı'yı hazmetmeden benimsemeye çalışanlara karşı bir tavır alır ve döneminde haklı olarak Servet-i Fünun ekolünün kurucusu kabul edilen Recaizade'nin peyklerinin (Tevfik FikretCenab Şahabettin vs.) şiirde aşırı derecede ileri gitmelerine karşı çıkar.
Gerçi Naci vefat ettiğinde (v.1893) Servet-i Fünuncular bir dergi etrafında henüz toplanmamışlardı. Hemen üç yıl geçtikten sonra Ekrem'in kanatları altında bir oluşum meydana getireceklerdi. Fakat daha öncesinde teşekkül eden fikirler ve ihtilaflar onları böyle bir topluluğu kurmaya itecekti. Hemen yeri gelmişken belirtelim ki, o dönemde yapılan edebî münakaşalar, bizde Servet-i Fünun'un ve akabinde Fecr-i Âti gibi edebî muhteviyatları haiz ekollerin meydana gelmesine ön ayak olmuştur.
Adı geçen tartışmanın hangi sebeplerden dolayı cereyan ettiğine bakacak olursak şöyle bir tablo ile karşılaşıyoruz: Muallim Naci, devrin bazı mecmualarında ve aynı zamanda kendisinin kayınpederi olan Ahmet Mithat Efendi'nin "Tercüman-ı Hakikat" isimli gazetesinde bir süre şiirler neşreder. Fakat o, birtakım ihtilaflardan ötürü, daha sonra başka gazetelere de geçiş yapacaktır. Kendisinin ilk zamanlarda yazdığı şiirler diğer şairler tarafından da beğenilmiş, hatta daha sonraları münakaşaya gireceği Recaizade Ekrem bile Muallim Naci'nin bir şiirini "tahmis" etmiştir. [III]
Ekrem, dönemin Sultanî mektebinde okutulmak için hazırladığı "Talim-i Edebiyat" adlı kitabına yerli ve yabancı yazarlardan alıntılar yapmıştır. Bunlar arasında Muallim Naci'nin de bulunduğunu hatırlayalım Ne var ki adı geçen eserde bir başka şair, Abdülhak Hâmid'den alıntılar daha fazlaydı.
Tanpınar, Muallim Naci'nin Sakız'da iken yazdığı mektuplardan yola çıkarak Naci'nin Talim-i Edebiyat'a karşı oluşunu şahsi bir ihtirasa bağlar. Ahmet Hamdi Tanpınar'a göre Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hâmid'den birçok alıntı yaparak, Muallim Naci'yi ikinci planda bırakmış ve bundan dolayı da Muallim Naci kızarak Talim-i Edebiyat'a şahsi bir düşmanlık beslemeye başlamıştır. Bu noktada şöyle bir mukayese yapılabilir. Eğer Naci, bu itilmişliğe maruz kalmasaydı, Ekrem'in eserini -sırf kendi şiirlerinden alıntılar yaptığı için- beğenecek ve takdir mi edecekti? Sözü geçen tartışmayı savunulan edebiyat anlayışlarından dışarı çıkararak, şahsi ihtiraslara bağlamak, -kişiler tarafından aksi belirtilmedikçe- pek bir kıymet ifade etmemektedir.
Recaizade Mahmut Ekrem şiirlerini, Zemzeme [IV] isimli ve belirli aralıklarla bastırdığı üç kitapta toplar. Arada gelişen bazı olayların akabinde, özellikle Recaizâde'nin Takdir-i Elhan risalesi ve üçüncü zemzeme mukaddimesinin yayınlamasından sonra, tartışmalar daha da hararet kazanır. En sonunda bütün bunlara cevap olarak Muallim Naci, Demdeme'yi kaleme alır. [V] Tartışma esnası boyunca karşılıklı ithamlar çok ağır bir seviyeye gelir. En nihayetinde de söz konusu münakaşa devletin müdahalesi ile sona erer. Her iki yazar da kendi düşüncelerini ateşin bir şekilde müdafaa etmiştir. Fakat bunlardan çıkarılan genel yargıların en basite indirgenmiş biçimi günümüze 'Recaizade Ekrem'in yeniliğe açık; Muallim Naci'nin ise mutassıp ve gerici oluşu' şeklinde lanse edilişidir.
Halbuki Ekrem'in teşekkülüne ön ayak olduğu Servet-i Fünun şairleri de şiirlerini aruz ölçüsüne göre yazacak ve çoğu zaman divan edebiyatının belirli şekil kalıplarını kullanmaktan geri kalmayacaklardır. Burada dikkati çekilmesi gereken en önemli husus, yenilikten kastedilenin ne olduğu veya ne olması gerektiğidir. İşte mezkur sebepten dolayı edebi tartışmalar, Tanzimat döneminin en dikkate değer meseleleri olmuş ve aylarca hatta yıllarca gazete sütunlarını meşgul etmiştir.
Ayrıca bir başka husus daha vardır ki, burada zikretmek faydalı olabilir. 1888 senesinde Kitapçı Arakel tarafından bir eser bastırılır. "İntikâd" isimli bu kitap Muallim Naci ile bizde ilk materyalist olarak bilinenBeşir Fuad'ın mektuplaşmalarını ihtiva etmektedir. Mektupların başlangıcı sebebi olarak ise Beşir Fuad'ın Victor Hugo için yazdığı bir eserin karşılıklı bir değerlendirilmesi gösterilebilir. Toplam yedi mektuptan oluşan söz konusu kitapta Muallim Naci'nin dört mektubu bulunmakta ve bu mektuplarda hiçbir zaman onun tutucu ve eskiye bağlı birisi olduğu göze çarpmamaktadır. Örneğin ilk mektubun şu ilk mısraları, Naci'nin aslında edebiyatta yeniliğe -fakat makul biçimde- açık olduğunu bizlere göstermektedir:
Efendim!
Bir zamandan beri gittikçe tevsi' etmekte olduğu çeşm-i iftihâr ile görülmekte olan matbuât-ı Osmâniye âlemine bir başka arayış vermeğe başlayan âsâr-ı kalemiyenizden bu kere neşrolunan «Victor Hugo» ünvanlı iki cilt bilhassa celb-i nazar-ı dikkat etmiştir." [VI]
Naci, fikri itikad olarak kendisi ile tam bir zıtlık teşkil eden Beşir Fuad'ın edebiyata getirmek istediklerinin farkındadır ve bunu da takdire şayan bir şekilde karşılamaktadır. Mektupların devamında da bu durum izlenebilir.
Yukarıda da belirtildiği üzere Muallim Naci'nin dönemin bazı ediblerini "yâve-gû"luk (saçma sapan konuşma) ile itham etmesi, onun yeniliğe kapalı değil; aksine laf ü güzaf kabilinden şiirler yazılmasına karşı olduğunu göstermektedir. Eski, beğenilecek tarafları olduğu için kıymetlidir. Yeni ise sindirilebildiği ve adapte edileceği ölçüde alınmalıdır: İkisi bir sentez halinde sunulabildiği takdirde edebî manada bir değer taşıyacaktır.
"Yeni itibar olunan eş'ârımız içinde ma'nâsızları o kadar çoktur ki bunları herkes görmüş olacağı cihetle şurada bir iki misâl irâdına lüzum görmekte ma'nâ yoktur [.] Gide gide yâve-gûluk hepimize sirâyet ve taammüm edecek olursa biz edîblerin eslâfa ne derecede tefevvuk etmiş sayılacağımızı hayâl ediniz!" [VII]
"Zaman gelecek ki şiir kelimesinin anlamı, mânâsını kâilinin (söyleyenin) dahî anlamadığı söz şeklinde verilecektir."

Recaizade Mahmut Ekrem (1847-1914)


Edebiyatımızın yenileşme ve gelişmesinde büyük emeği olan Recaizade Mahmut Ekrem, Mart 1847’de İstanbul’da doğdu. Babasından Süryanice ve Farsça öğrendi. 1858’de ilköğrenimini tamamladı, özel öğrenim görerek yetişti. Mekteb-i İrfan’ı bitirdikten sonra (1858) girdiği Harbiye İdadisi’ndeki öğrenimini sağlık sorunları nedeniyle tamamlayamadı. Resmi görevle Trablusgarp’a gönderildi. 1908’de 2. Meşrutiyet’ten sonra kurulan Kamil Paşa kabinesinde Maarif Nazırı oldu. Namık Kemal’le tanışmasının ardından Encümen-i Şuara’ya katıldı. İlk yazıları Namık Kemal yönetimindeki Tasvir-i Efkâr gazetesinde yayınlandı. 1870’lerden sonra kendisini tümüyle yazılarına verdi. Batı edebiyatından çeviriler yaptı. 1870’te ilk oyunu Afife Anjelik, 1871’de ilk şiir kitabı Nağme-i Seher yayınlandı. Yaşamını yitirdiğinde Meclis-i Âyan üyesiydi.


Edebî Hayatı
Recaizade Mahmut Ekrem, tüm edebî hayatı boyunca gençlere edebiyatı öğretme gayreti içinde olmuştur. Edebiyatın yenileşmesi üzerinde yoğun çalışmaları olan sanatçı, Servetifünun edebiyatının da temellerini atmıştır. Bu edebiyatın kurucusu olan Tevfik Fikret, onun Galatasaray Lisesi’nden öğrencisidir. Şinasi ve Namık Kemal gibi birçok edebî türde eserler veren Recaizade Mahmut Ekrem, şiir için her güzel şey şiirin konusu olabilir görüşünü savunmuş ve şiirin konusunu genişletmiştir. O döneme kadar Divan şiir geleneğinin temel ilkelerinden biri olan “göz için kafiye” anlayışını terk ederek “kulak için kafiye” anlayışını benimsemiştir. Bu meseleden dolayı da dönemin eski edebiyat taraftarlarının lideri durumundaki Muallim Naci ile sert tartışmalara girmiştir. Divan şiiri biçimlerini kullanmış; ancak bu biçimlerde zaman zaman değişikliklere gitmiştir. Nesir yönü şiirlerine göre daha başarılı olan sanatçının özellikle eleştirileri önemlidir. Eski edebiyat taraftarlarına yaptığı eleştirilerle o dönemde yeni edebiyatın sesi olmuştur. Edebiyat bilgilerinin yer aldığı Talim-i Edebiyat ve edebiyatımızdaki ilk realist roman olan ve yanlış Batılılaşmayı eleştirdiği Araba Sevdası onun önemli düz yazı eserleridir.
Kısaca özetleyecek olursak;
  • Tanzimat ikinci dönemini başlatan sanatçıdır. Döneminde üstat olarak tanınır.
  • Edebiyat kuramcısı olarak yeniliklere öncülük etmiştir. Yol göstericiliğiyle öne çıkan sanatçı, Servetifünûn Döneminin oluşmasını sağlamıştır.
  • Eski edebiyatı savunanlara karşı yeni edebiyatı savunmuştur. Divan edebiyatını savunan Muallim Naci ile kafiye ve edebiyat konusunda tartışmalara girmiştir. Muallim Naci’nin göz için uyak anlayışına karşı kulak için uyak anlayışını benimsemiştir.
  • Şiirle ilgili görüşlerini ve eleştirilerini Zemzeme adlı şiir kitabının ön sözünde açıklamıştır.
  • Şiirle ilgili görüşleri: “Şiirin tek gayesi güzelliktir. Şiirin gayesi olan güzellik tabiat ve insandadır.” Ona göre “Güzel olan her şey şiirin konusu olabilir.” Güzellik gerçeğe uygun olmalıdır. Bu, gerçek sanatın gerçeğidir. “İnsanı düşündüren, insana hüzün veren şiir güzel şiirdir.” Yazar “fikri, hissi ve hayali” olmak üzere üç güzellik olduğunu söyler. Zerreden küreye kadar her şey şiirin konusu olabilir, diyerek şiirin konusunu genişletmiştir.
  • Şiirlerinde romantizm akımının etkisi görülür.
  • “Aşk” ve “doğa” şiirlerindeki başlıca temalardır. Yaşamındaki üzücü olaylardan dolayı acı ve keder konusunu da sıkça işlemiştir. Genç yaşta ölen çocuklarının etkisiyle ölüm konusuna da sıkça yer vermiştir. Ölümü hatırlatan doğa manzaraları, romantik ögeler, hüzünlü duygular şiirlerinde sıkça işlenen temalardır.
  • Hece ölçüsüyle de şiirler yazan sanatçı, çoğunlukla aruz ölçüsünü kullanmıştır.
  • Şiirlerinde divan edebiyatı nazım biçimlerini kullanmıştır. Yeni nazım biçimlerini denememiştir.
  • Bütün yapıtlarında sanat için sanat anlayışını benimsemiştir.
  • Roman ve öykülerinde realizm akımının etkisinde kalmıştır.




Eserleri
  • Şiir: Nağme-i Seher, Yadigâr-ı Şebâb, Zemzeme I-II-III, Tefekkür, Pejmürde, Nijad Ekrem, Nefrin.
  • Roman: Araba Sevdası.
  • Öykü: Saime, Muhsin Bey Yahut Şairliğin Hazin Bir Neticesi, Şemsa.
  • Oyun: Afife Anjelik (İlk romantik dram), Atala Yahut Amerikan Vahşileri, Vuslat Yahut Süreksiz Sevinç, Çok Bilen Çok Yanılır.
  • Ders Kitabı: Talim-i Edebiyat,
  • Eleştiri: Takdir-i Elhan, Zemzeme III Mukaddimesi.
  • Biyografi: Kudemaden Birkaç Şair Takrizat.
Recaizade Mahmut Ekrem Eser Özetleri
Araba Sevdası: Türk edebiyatının ilk realist romanı sayılan bu yapıtta, Batılılaşmayı gereği gibi kavrayamayıp hazmedemeyen ve Avrupa uygarlığının süs, giyiniş gibi yalnız dış yanını görüp taklit eden kimselerin toplum içindeki gülünç durumları gösterilmeye çalışılmıştır. Nazlı büyütülmüş, üstünkörü bir öğrenim görmüş Bihruz Bey, bir Osmanlı paşasının oğludur. Babası ölünce Bihruz’la cahil ve saf annesine büyük bir miras kalır. Yirmi dört yaşlarındaki Bihruz Bey, hazır paranın bitmeyeceğini sanarak kendini gezmeye, eğlenceye kaptırır. Alafranga giyinmek; terziler, garsonlar ve ayakkabıcılar arasında yarım yamalak öğrendiği Fransızca sözcükleri kullanmak onun başlıca meraklarıdır. Kısaca, Bihruz Bey, “Batılılaşma”yı yanlış anlamış bir “züppe” tipidir. Bihruz Bey bir gün, İstanbul’un o zamanki gezinti yerlerinden Çamlıca Tepesi’nde genç ve güzel bir kadın görür. Hayalinde onu kibar bir aile kızı olarak tasarlar. Ona sırılsıklam âşık olmuştur. Ertesi hafta yine oraya gider ve bin bir özenle yazdığı mektubu onun arabasına atar. Fakat bir daha onu hiç göremez. Yemeden içmeden kesilir, yataklara düşer. İşini, annesini ihmal eder. Bihruz Bey, bir daha göremediği Periveş adındaki kadının aşkıyla yanarken dalkavuk ve yalancı arkadaşı Keşfi Bey, Bihruz’a Periveş’in öldüğünü söyler. Âşık Bihruz, şimdi Periveş’in hiç değilse mezarını bulma sevdasındadır. İstanbul’un bir başka eğlence yeri Şehzadebaşı’nda bir ramazan akşamı gezinirken Periveş’e çok benzeyen bir kadına rastlar; onu Periveş’in ablası zanneder; kadından kardeşinin mezarının yerini sorar. Bihruz Bey’in ahmaklığını anlayan Periveş, ona aradığı kadının kendisi olduğunu söyler. Hayalinde yücelttiği sevgilisinin bir sokak kadını olduğunu anlayan Bihruz Bey, büyük bir hayal kırıklığına daha uğrar.

Atala: (Amerika Vahşileri) adlı eseri, Fransız romantiklerinden Chateaubriand’ın aynı adlı romanının tiyatroya uyarlanmış biçimidir. Türk edebiyatında romandan tiyatroya çevrilen ilk eserdir.
Talim-i Edebiyat: Edebiyat ile ilgili teorik bilgilerin verildiği bir ders kitabıdır. Günümüzdeki ders kitaplarının temeli Talim-i Edebiyat’a dayanır.
Kafiye Tartışması
Göz için kafiye, Divan edebiyatında kullanılan Arap alfabesinden kaynaklanan bir anlayıştır. Arap alfabesinde aynı ses, birkaç farklı harfle ifade edilmekteydi. Örneğin Türkçedeki “s” harfi Arap alfabesindeki üç ayrı harfle karşılanmaktaydı. Divan sanatçısı açısından kulak için aynı olan “s” harfinin göz için de aynı olması ve aynı harfin kullanılması gerekiyordu. Ancak Recaizade Mahmut Ekrem buna karşı çıkmış ve kafiyenin kulak için olduğunu söylemiştir.

Tanzimat Dönemi Özellikleri

—1860’ta İlk özel gazetenin çıkarılmasıyla bu dönem başlar.
—Batılı tarzda ilk eserler bu dönemde ortaya çıkmıştır.
—Tiyatronun halkı aydınlatmada bir araç olabileceğini düşünmüşlerdir.
—Divan Edebiyatındaki “bölüm bütünlüğüne” karşılık “konu bütünlüğüne” önem vermişlerdir.
—Toplumcu bir sanat anlayışı hakimdir.
—Tanzimat 1. dönem sanatçıları, 2. dönem sanatçılarına göre daha toplumcu bir çizgidedir.
—Yazı dilini halk diline yaklaştırmak için çaba göstermişlerdir.

1.Dönem Tanzimat Edebiyatı Özellikleri
—Bu dönemde toplum için sanat anlayışı hakimdir.
—Daha çok toplumsal konular işlenmiştir.—Dilin sadeleşmesi gerektiğini söylemişler ancak pek başarılı olamamışlardır.
—Hece ölçüsünün ulusal nazım ölçüsü olduğu kabul edilmekle birlikte aruz ölçüsüyle şiirler yazılmaya devam edilmiştir.
—Fransız Devrimi’nin getirdiği yurt,hak,adalet,özgürlük, eşitlik gibi kavramlar edebiyatta ilk kez kullanılmaya başlanmıştır.
—O döneme kadar görülmeyen roman,öykü,tiyatro,makale,eleştiri,gazate vs. gibi düzyazı türleri edebiyatımıza girmiştir.
—Birinci dönem sanatçılarının başlıcaları; İbrahim Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa, Ahmet Mithat Efendi, Şemseddin Sami, Ahmet Vefik Paşa’dır.
—Bu dönemde Şinasi ve Ahmet Vefik Paşa klasizmin, Namık Kemal ve Ahmet Mithat Efendi de romantizmin etkisinde kalmışlardır.

2.Dönem Tanzimat Edebiyatı Özellikleri

—1.döneme göre daha bireysel konular işlenmiştir.
—Sanat için sanat anlayışı hakimdir.
—Oynanmak için değil, okunmak için tiyatro eserleri yazılmıştır.
—Hece ölçüsü denenmeye devam edilmekle birlikte aruz ölçüsü de kullanılmıştır.
—1. dönemde kullanılan Divan Edebiyatı nazım biçimleri terk edilmeye başlanmıştır.
—Şiirin konusu genişletilmiş; aşk, ölüm, felsefi konular şiirlerde işlenmiştir.
—‘Güzel olan her şey şiirin konusu olabilir. ’ anlayışındadırlar.
—Bu dönem Tanzimat Edebiyatı sanatçıları daha çok realizm ve naturalizmin etkisinde kalmışlardır.
—Recaizade Mahmut Ekrem ve Samipaşazade Sezai realizmden, Nabizade Nazım naturalizmden, Abdülhak Hamit Tarhan ise romantizmden etkilenmiştir.
—Bu dönemde Muallim Naci Divan edebiyatının tek savunucusudur.
—Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit Tarhan, Samipaşazade Sezai,
Nabizade Nazım, Muallim Naci, Direktör Ali Bey ve Ahmet Cevdet Paşa 2. dönem Tanzimat Edebiyatı sanatçılarıdır.